12 Haziran 2008 Perşembe

2400 Yıllık Bir Tespit

İnsanın kendini tanımasının önemi
 
Bugünlerde okumakta olduğum, tesbitlerini ve bunları pratik hayata uygulamadaki samimi yaklaşımlarını benimsediğim Alfred Adler'in "insan tabiatını tanıma" kitabından bir cümle çok dikkatimi çekti, paylaşıyorum.

M.Ö. 400 yıllarında Sokrates bir ilkeden bahsediyor,"kendini tanı!"
Sokrates'ten 2300 yıl sonra Sözler kitabında Bediüzzaman şu ifadeyi kullanıyor:
"Ey kendini insan bilen insan, 'kendini oku (tanı)'!"


Şüphesiz Bediüzzaman Zat-ı Zülcelale muhatap olma noktasında ve kendinde bulunan cüz'i esmaların cilvelerini fark ederek (ene ile) o gizli ve bilinmeyen hazineyi anlayabilme noktasında bu ikazı yapıyor. Ama ben 20. asrın çıkmazları içinde hastanelerin en uzun randevulu servisinin Ruh Sağlığı yani Psikiyatri olduğu gerçeği üzerine (Karaman gibi bir yerde bana verilen randevu tam 45 gün sonrasına) bu ilkeye psikoloji açısından bakmaya ve bundan pedagoji alanına geçmeye çalışacağım.

Kendimizi ve dolayısıyla da başkalarını iyi tanıdığımız ölçüde insanlarla daha iyi geçinmemiz, dolayısıyla daha mutlu bir hayat yaşamamız mümkün olacaktır. Adler bize kendi sorunlarımızı çözmek bakımından pratik bir takım yollar da tavsiye etmektedir. Her insan kendini bencil, kıskanç, şüpheci, kinci, inat, hırçın, kendini beğenmiş, kaba, zalim, korkak, haşin, hased, kin, gurur vb. gibi insani zayıflılıklardan büsbütün kurtaramadığına göre, hiç değilse onlara iyi bir yön verebilmeli, bu kusurlarını tamamıyla düzeltemese bile, kendisine ve topluma yararlı olabilecek bir biçime sokabilmelidir. Adler, çok önemli bir probleme dikkati çekmiştir:
İnsan kişiliğinin gelişmesinde aşağılık duygusunun ve bu duyguyu gidermek için gösterilen çabaların anlamı ve önemi.

Aşağılık duygusu, çocuğun gelişmesinin çok erken bir döneminde ortaya çıkmaktadır.
1.    Bazı organik kusurlar ve yetersizliklerle dünyaya gelen,
2.    Küçük yaşta birtakım sosyal-ekonomik mahrumiyetlerin acısını duyan,
3.    Ana babanın başvurmuş olduğu hatalı bir eğitim yönteminin (sevgi ve şefkat göstermeme, vb.) sonucu olarak kendini harisliğe ve boş gurura kaptırmış olan çocukta, aşağılık duygusunun belirlemeye başladığını görüyoruz.

Bu aşağılık duygusu bütün kişiliğe belli bir renk vermekte ve bu duyguyu giderebilmek için gösterilen çabalar, çocuğu ve kişiyi gelişmenin normal yolundan saptırmaktadır.

Eğitilebilir olmanın temelini çocuğun kendi zayıflığını ve güçsüzlüğünü giderebilmekte bulan Adler, bütün yapacağımız işin bu çabaya iyi bir yön vermek olduğunu ileri sürer.

"Aşağılık ve yetersizlik duygusunun GÜÇLÜ BİR UYARICI rolü oynaması sayesinde binlerce YETENEKLİ İNSAN çıkmıştır ortaya. Bir de olayın başka bir cephesine baktırayım sizi. Hepimiz hayatımız boyunca çevrelerindeki insanlara zarar veren ve toplumun (aile, okul, işyeri vb.) uyumlu bir şekilde işlemesini engelleyen insanlarla karşılaşırız (bunlar kendimiz, annemiz, babamız, çocuğumuz, akrabalarımız, iş arkadaşlarımız, dostlarımız, vs. olabilir) Onları genellikle birtakım yaftalarla damgalarız. Yukarıda saydım bu yaftaları. Onlara kızarız, alınırız, güceniriz, onlarla ilgimizi keseriz. Bütün bu özelliklerin temelinde yatan psikolojik gerçekleri bilmediğimiz için acıyıp yardımcı olacağımız yerde suçlarız onları.

Otomobilimiz işlemediği zaman 'acaba nesi var' diye orasını burasını düzeltmeye çalışırız da, insanlar 'iyi işlemediği' zaman onları suçlamaktan başka bir şey yapmayız. Kendi içimize bakmasını biliyorsak yani 'kendimizi tanırsak' eğer, kendimize karşı ne derece hoşgörülü davranırsak davranalım, bu gibi özelliklerin bir dereceye kadar bizde de bulunduğunu görmezlikten gelemeyiz. Toplumumuz içerisinde uyumlu bir evliliğin, mutlu bir aile hayatının, huzurlu bir iş çevresinin, sürekli bir arkadaşlığın, sağlam bir dostluğun bu derece az olması ve çabuk bozulması büyük ölçüde, bu PSİKOLOJİK GERÇEKLERİ bilmemiş olmamızdan ileri gelmektedir."

Adler, (dolayısıyla ben de) bu noktada bize yardımcı olmak istemektedir. İlk olarak, psikoloji biliminin verilerini bütün insanların hizmetine sunmakta ve gündelik hayatın sorunlarına uygulamaya çalışmaktadır. Psikoloji Adler'e göre (bana göre de) herkesin anlayabileceği ve anlaması gereken bir bilimdir. Psikoloji, hepimizi daha iyi, daha olgun bir ruhsal bir gelişmeye ulaşabilecek şekilde yetiştirmeli, kendi kendimizle uzlaşmamızı ve başkaları ile uyumlu bir şekilde kaynaşmamızı mümkün kılmalıdır. Bunun ilk şartı da, kendimizi ve başkalarını tanımak için samimi bir ilgi ve sürekli bir çaba harcamamız gerekmektedir.

İşte tam bu noktada Sokrates ve Bediüzzaman 300 yıllık mesafeden aynı tespiti yapıyorlar:
"Ey kendini insan bilen insan; kendini oku, tanı!"

Gerek kendi problemlerimi çözmek ve hayatıma daha olumlu bir yön vermek, gerekse çevremdekileri tanımak ve onlarla daha iyi ilişkiler kurmak bakımından okumuş olduğum Adler'in beş-altı kitabının bana çok büyük faydası olmuştur. Bu bakımdan, hem içerisinde yaşadığım topluma karşı bir görev olarak, hem de Adler'e karşı bir minnet ve şükran borcu olarak bu yazıyı yazmayı gerekli gördüm.

Sağlıcakla kalın…

Hiç yorum yok: