5 Ocak 2005 Çarşamba

Bir Öğretmenin İtirafı

Öz eleştirinin gelişimimize olan katkısı

Her şey 7 yıl önce oldu. Nereden bilebilirdim ki görünüşte çok acı bir olayın benim bütün öğretmenlik ve insanlık hayatımı kökten değiştirecek ve ruhsal tekâmülün ayrılmaz bir parçası olan ESKİ BENLİĞİMDEN vazgeçerek, dibe vuran öğretmenlik ve insanlığımdan beni ayıltarak tekrar yüzeye çıkıp YENİDEN DOĞUŞ'u gerçekleştirecek.....

Toplumsal düzenin köklü bir değişmeyle yüzleştiği bir dönemde beklenmedik durumların ortaya çıkması doğaldır. Bu süreçte bazı statüler yıkılırken bazıları da beklenmedik bir şekilde ortaya çıkar yeni yüzler ve yeni gelişmeler doğar.

İhtilaller, inkılaplar,savaşlar, büyük afetler...

Bütün bu gibi HIZLI ve DERİN değişmeler BÜYÜK GELİŞMELERE yol açabildiği gibi aynı değişimin İNSAN HAYATINDA DA görünmesi kainatın bir kanunudur. Hayat tagayyürat (değişmek), tebeddülat (başkalaşmak), tahavvülatdır (bir halden başka bir hale geçmek). Yani DEĞİŞİM = GELİŞİMDİR. Mükemmel insan ise = Değişen ve gelişen insandır. Mükemmel öğretmen (anne-baba-patron-yönetici vb) ise köklü değişen ve gelişen öğretmendir (anne-baba-patron-yönetici vb).

Çoğumuz kriz deyince negatif bir havaya gireriz. Kelimenin anlamı bu, çağrışımlar bu. Ancak bir de farklı bir algılamayla bu olguyu düşünelim, o zaman göreceğiz ki aynı zamanda kimi imkanların da habercisi. Çünkü her krizden sonra bir SÜKUNA ÇIKIŞ, AYDINLIĞA VE DOĞRUYA ULAŞMA VARDIR.

Yıl 1997 (mesleğimin 26. yılında) aylardan Temmuz veya Ağustos. Bir yaz tatili ayında caddede yürürken yanında eşi, içinde 9-10 aylık bir bebek bulunan, çocuk arabası süren 25-30 yaşlarında esmer, uzun boylu bir genç önümü kesti, "Hocam merhaba" diyerek elime sarıldı öptü. Tanımadım. Kemal Reis İlkokulu'mda öğrencimmiş. Ben sevinip mutlu olmuştum. Almanya'da çalışıyormuş, v.s. konuştuk. Ayrılırken bana kin dolu bakışlarla söylediği sözler hala kulağımda, şok olmuştum, ömrümde ilk defa böyle bir şey oluyordu:

"Hocam emeğin geçti sağol, fakat beni dinlemeden İNSAN yerine koymadan, KAALE almadan, araştırmadan bana attığın DAYAK hiç aklımdan çıkmıyor" dedi. İki eli yakama yapıştı ve beni terleten şu sözleri söyledi: "Ahirette iki elim yakanda, bu yaptığın haksızlığı ödeyeceksin, tamam mı?" diyerek selamlaşmadan ayrıldı.

Aman Allah'ım! Çocukların iyiliği için attığımız, vurduğumuz yerde gül bitiren tokatların semeresi gerçekte böyle mi imiş? Peki bu buz dağının görünen kısmının dokuzda biri; söylemeyenler, saklı tutanlar, içten içe kin besleyenler, onların iç alemlerindeki menfi akisler nasıldı?

Bu düşünceler beni sağlıksız ve kötü bir hale soktu. Mizacıma uygun olan mücadeleden vazgeçmek hissiyle (çünki kolayı bu) okuluma emekli dilekçem ile altı fotoğrafımı verdim.

O aylarda geçirmekte olduğum hususi bir ruhi, sıkıntılıve ıstıraplı halde Afra'da kitaplık reyonunda kitaplara bakarken gayri ihtiyari bir kitap dikkatimi çekti. Kitabın adı çok dikkat çekiciydi: "E.Ö.E. Etkili Öğretmenlik Eğitimi". "Öğretmenlik = Zor zenaat".

Kitabı alıp eve geldim. Bir gecede bitirdim. Kitaptaki psikilojik davranışlara göre şunun farkına vardım ve anladım ki sevgim hakiki değilmiş, dostluğum hakiki değilmiş, insanları ve öğrencileri belli kriterlere göre yanlış değerlendiriyormuşum. Kısacası DEĞİŞMEM gerekiyordu. Her şey apacık ortadaydı. Bütün sorunların kaynağı bendim. Yani benim dar bakış tarzım herşeyi olumsuz gösteriyordu.

Kararımı verdim. Çok zordu ama başka çarem yoktu:

YA DEĞİŞECEKTİM, YA DEĞİŞECEKTİM.

Kör, sağır ve dilsiz olduğu halde pedagog olup çeşitli kitaplar yazan Helen Keller'in sözleri beni kamçılayıp motiveyi sağlamıştı.

"Aşılacak engeller olmasaydı, insan yaşantısının eşsiz zenginliği büyük bir neşe kaynağından mahrum kalırdı.

Geçilmesi gereken karanlık vadiler olmasaydı, aydınlık tepeye ulaştığınız o an şimdikinin yarısı kadar bile muhteşem olmazdı."

Kısacası "Rahatta zahmet, zahmette rahatlık vardı". "Yetmez mi DERT, Derman sana" vecizesi bana doping tesiri yaptı. İşe koyuldum. Kendim ve başka insanların olumsuz davranışlarının nedenini onlarca psikolojik, pedagoji, sosyoloji, eğitim, kişisel gelişim ve davranış bozuklukları alanında yazılmış kitapları inceledim.

Çok çarpıcı gerçeklerle karşılaştım. Bunları önce kendimde, sonra ailemde, daha sonra sınıfım ve okulumda uyguladım. Pratik uygulamalar ve denemeler yaptım. Çok güzel sonuçlar aldım ve bunları çevremle paylaştım. Okulda, öğretmen ve ailelere 1-2 saatlik seminerler verdim. Bana güzel geri bildirimler geldi.

Bazı dostlarımın teşvikiyle bu yazıları hazırladım. Bu yazıları ben yazmadım. Sadece kitaplardan süzerek bir ahenk topladım. Araya birkaç cümle kendi kelimelerimi soktum. Ama doğrusu başkalarının sözlerini çıkaracak olursak geriye bana ait olarak sadece kağıdı kalır herhalde.

Ben bu yazılarımla sadece eğitime ilişkin akademik konuları izah etmek istemedim. Ara satırlardaki mesajlarla İNSAN unsuruna, bu YÜCE varlığa yeterince değer vermediğimizi vurgulamak istedim. Kimdir bu insanlar? İlk önce eşimiz, sonra çocuklarımız, daha sonra yakından uzağa iletişim kurduğumuz diğer insanlar.

Bütün insanlığı SEVGİYE, KARDEŞLİĞE, MERHAMETE ve ŞEFKATE davet edip, evrensel mesajlar vermek istedim.

İlk sözümüzün son sözünü Karaman'ın medar-ı iftiharı Hak ve Halk Aşığı Yunus Emre söylesin:

Teki görmen kimseyi
Hiç kimesne boş değil
Eksiklik ile nazar
Erenlere hoş değil


Aşık oldum ERENE
Hakkı buldum ben ERİ görmek ile ERE erdim ERDEN buldum maksudumu
Bulamadım taşradan sormak ile
Ne yere baktım ise ER oturur.


Gönlün aldım yüz yere sürmek ile
Hak'dan imiş canlara cümle nasip
Olmaz imiş KABE'ye varmak ile
KABE senin eşiğindir eyle bil
Bulamadım yol çekip varmak ile


Beni gören bir pula saymaz idi
Şimdi gören gösterir parmak ile
Bir göl idim kıldı ERENLER nazar
Deniz oldum dört yana ırmak ile


Yunus miskin delidir
Hem sözünden bellidir
Ayıplaman yarenler
Eksikliği var ise

Selami Penbe
05.01.2005
Karaman Bifa I İlköğretim Okulu Öğretmeni

Hakiki dostluklar dileğiyle...

Hiç yorum yok: