10 Ekim 2008 Cuma

Baba-Oğul İlişkisi

Baba-Oğul ilişkisinin "Amentüsü"
 
Yurdumuz Türkiye, insanlarının çok genç yaşta çocuk sahibi olduğu bir ülke. İnsanlar (anababalar, öğretmenler, akademisyen hocalar) çocuklara nasıl davranacaklarını bilmiyorlar. Bütün bildikleri "benim anam babam böyle yapardı". Peki ya anan baban hatalıysa? Bir örseleme söz konusu ise? Kimseye de bu çocuk yetiştirmeyi öğretmiyorlar. İşin ilginç yanı öğretmeye talip olanlar ise pratikte kendileri de ıskalıyorlar (benim gibi).

New York Times'ta bir haber kuşaklar arası farkın dört yıla indiğini yazıyor. Hadi bizde 2x4=8 yıl olsun. Bu küresel etkileşimde kısa bir zaman sonra bizde de fark kapanır zannediyorum.

İster ana baba olsun, ister öğretmen, ister üniversitede hoca olsun, kuşaklar arası farkın 4-8 yıla indiği bir yerde sen (kendin) o değişimi şu veya bu şekilde hissedemezsen, gençlerle hocalar, babalarla çocuklar çok ayrı dünyalarda birbirlerini duymadan ve gittikçe ilişkileri tükenmiş bir şekilde yaşamak mecburiyetinde kalıyorlar. Bu çok korkunç tehlikeli bir şeydir.

Bilhassa baba-oğul ilişkileri eğer bir kulak kabartabilirseniz, sizi çok diri tutan onların bakış açısını, yaklaşımını sezebileceğin bir imkânı da beraberinde getirir. Onlarla baba-oğul gibi kalıplaşmış bir "rol" değil de gerçek bir dost arkadaş ilişkisini kurduğunuz vakit çok öğretici oluyor. Onlar sizi taze tutan, hem de onların gözüyle çok şey öğrenmeye, onun şahsında çağa farklı bir açıdan bakmanıza yardımcı oluyor. Babasıyla dost olanlar bu muazzam keyfi iyi bilir. Tersi olanlar da "ızdırabını"...

Çok fazla bireysellikle baba-oğul ilişkisi kurulamıyor. Onun için başlıkta da belirttiğim gibi baba-oğul ilişkisinin "amentüsü" bence şu dört kelimedir: Tabi başka çocuklarla da aynı şey...
1.    Fedakârlık
2.    Zaman ayırma
3.    Dinleme
4.    Kale alma (özen gösterme)

İki oğlu olan ve ilişkileri mükemmel bir babaya "ne güzel böyle çocukların babasısınız" dediğimde aldığım cevap bu işin sırrını çözüyor:
"Ben baba olmadım ki"...

Bunu çoğaltabiliriz; ben öğretmen olmadım ki, ben hoca olmadım ki.

Kendinizi "yok etmeden" çocuklarınızı "var" edemezsiniz, edememişsiniz ve de edemeyeceksiniz. Çocukları bıraksak aslında, yani sen hiç var olmasan onlar için "daha iyi bile olur" neredeyse.

Annelere gelince; onlar çok farklı bir kulvarda. Babayla "tamamen" farklıdır. Çocuk bir anlamda annenin çok "sahiplendiği" varlık. Onlarla var oluyorlar, onlarla nefes alabiliyorlar, onlarla büyük bir "aşk" yaşıyorlar. Esas kadının O.

Kocasını çocuğundan daha çok önemseyen bir kadın var mı? Bilmiyorum ama varsa da herhalde sayısı çok azdır. Çocuklarımızın ve öğrencilerimizin en büyük hoşluğu ise "farklı sezgileri", "aranışı" ve "sorgulaması".

Bir üniversite akademisyeni olan Hocanın şu tespiti ve pratiği çok etkileyici, 'Ben çok güler yüzlü ama aslında 'otoriter' bir Hocayken çocuğumu anlama ve onun mutlu olması için 'kulak eşiğini düşürme' çabasında olan bir arkadaş haline dönüştüm. İyi ki de dönüşmüşüm.”

Son sözüm: Genç oğlunuz elini sizin omzunuza dayayabiliyor mu?
Bütün mesele bu…

Hiç yorum yok: