Geçmiş alışkanlıkları terk etmek zamanı gelmedi mi?
Son yıllarda kendi çapımda uygulamaya başladığım, eğitimcilerin teorik olarak söyledikleri fakat bir türlü sınıf ve okullarda uygulamadan çekindikleri, cesaret edemedikleri; eğitimin ruhsal boyutunu ön plana çekerek, radikal uygulamalar yaparak hem kendimi (dolayısıyla çevremi) hem de bana emanet edilmiş yavruları geliştirip özsaygı ve özgüvenlerini alabildiğine geliştirmek, hepsinin de (zengin, fakir, güzel, çirkin, zeki olan, olmayan, çalışan, çalışmayan, gayretli, gayretsiz, uslu, yaramaz, problemli, problemsiz, derse çalışan, çalışmayan, itaatkar, isyankar, uysal, dikbaşlı, sevimli, sevimsiz, vs.) şartsız olarak kabul edici bir sevgiye ihtiyacını bilerek yaptığım eğitimin mucize gibi sonuçlarını hergün alıyorum.
Bu da bana büyük haz veriyor.
Diğer öğretmenler de ellerinde olmayarak gizli gizli beni takip etmeye başladı.
Hele geçenlerde içlerinde 30-38 yıllık bulunan 20 öğretmenden sadece beni teftiş etmeyen "Biz onun sınıfına giremeyiz, ayıp olur" demeleri onları çok etkiledi.
Artık sınıfta ve okulda bir danışman gibi çalışıyorum.
Böyle giderse emeklilik hayal gibi. Zaten sözüne değer verdiğim bir büyüğüm:
"Selami kardeş muallimin emeklisi olmaz, rahmetlisi olur" demişti bana 20 yıl önce.
Herbir kelimesi bir seminer motivesi olan sevgili kardeşim M. Akif Eyler'in takdirkar cümlelerinin bu gayretimin esas zenbereği olduğunu zevkle itiraf edebilirim.
İyi ki varsın!...
Geçen ayki "Hayata Hazırlık (Oyun)" başlıklı yazıma gönderdiği cevabı sizlerle paylaşıyorum:
"Bu mektupta dikkatimi çeken birkaç cümlenin altını çizeyim:
> Okullar tatile girdi. Çocuklar çok sevinçliler. Acaba niçin?
Okullar minik ruhları bunaltıyor da ondan.
> Benim öğrencilerim uzun tatilleri sevmezler. Okulu bir OYUN gibi algıladığımdan ve uyguladığımdan olsa gerek.
Ne güzel bir anlayış, okul ancak böyle sevdirilir.
> Herkesin notu "pekiyi" dir.
Bu daha da güzel, çoğumuz yadırgasak da çok güzel.
> Şu an ilk okuttuğum öğrencimin çocuğunun çocuğunu okutuyorum.
Bir öğretmen için en doyurucu ödül bu olmalı.
> Oyunla harcanan zamana, hiç de boşa gitmiş bir zaman gözüyle bakılmamalıdır.
Sonuçta dünya hayatı da bir oyundu ya: 29:64 vemâ hâzihil-hayâtud-dunyâ illâ lehvun vela'ib (Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka bir şey değil).
Az önce diğer bir mektupta "Bol bol öğretmencilik oynardım" dendi. Şimdi yaptığımız "gerçek" öğretmenlik, bu oyunun devamı değil mi?
Roller farklı olsa da, hepimiz bu oyunun bir parçasıyız."
"Eğitimin yeni yüzü" ile ilgili ruh bilimi ağır basan bir konu üzerinde çalışıyorum.
En kısa zamanda yazacağım. Yeter ki olumlu veya olumsuz faydalı eleştirilerinizi esirgemeyin.
Selamlar (muallim)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder