28 Kasım 2006 Salı

Hayat Zordur! 2

Bazen saadetten felaket çıkabileceği gibi; felaketten dahi saadet çıkabilir

Fiziksel bir acı içinde olduğumuzda, ne dereceye kadar acı çekebileceğimiz konusunda tutumumuzun ve zihinsel yapımızın son derece etkili olduğuna hiç şüphe yoktur.

Örnek olarak diyelim ki, biri inşaat işçisi, diğeri konser piyanisti olan iki kişi, aynı şekilde parmaklarının yaralanmalarından dolayı acı çekmektedirler.
Her ne kadar, fiziksel acının miktarı her iki kişi için aynı olsa da, inşaat işçisi çok az acı çeker ve gerçekte bu yaralanmadan dolayı bir ay ücretli izin aldığı için sevinir, ama aynı yaralanma, piyano çalmayı hayat sevincinin ana kaynağı olarak gören piyaniste büyük acı verir.

Zihin acıya bir değer ve anlam atfedebilir; acıyı zihindeki ıstıraba dönüştürürüz.
Acıdan dolayı duyulan ıstırabı azaltmak için, acının bize verdiği acı ile acı hakkındaki düşüncelerimiz yoluyla yarattığımız acı arasında kesin bir ayırım yapmamız gerekir.
Korku, öfke, yalnızlık ve çaresizlik; bunların hepsi de acıyı yoğunlaştıran zihinsel ve duygusal tepkilerdir.

Acıyla başa çıkabilmek için geliştirdiğimiz yaklaşım dâhilinde düşük yoğunluktaki acı türleri için ilaçlar ve diğer ürünler gibi modern ilaçlar kullanabiliriz.
Fakat daha yüksek yoğunluktaki acılar söz konusu olduğunda düşünce tarzımızı ve tutumumuzu değiştirerek ilerleme kaydedebiliriz.
Acı hakkındaki tutumumuzun ne derece ıstırap çekeceğimizi etkileyebileceği hakkındaki iddia sadece felsefi bir kurguya değil, bilimsel bir gerçeğe dayanıyor gibi görünmektedir ve eğer acının anlamını ve DEĞERİNİ araştırmamız, acı ile TUTUMUMUZDA bir değişikliğe yol açarsa, harcadığımız çaba da boşa gitmemiş olur.

Dr. Brand, acının temelinde yatan anlamı bulmaya çalışırken harika ve önemli bir gözlemde daha bulunmuştur.
Vaka raporlarında, leprosi hastalarının pek çok kereler şöyle dedikleri yazmaktadır:
"Tabi ki ellerimi ve ayaklarımı görebiliyorum fakat bunlar sanki benim bir parçam değillermiş, sadece birer oyuncakmış gibiler."

Bu nedenle acı, sadece bizi uyarmakla ve korumakla kalmaz aynı zamanda kendimizi bir bütün olarak görmemizi de sağlar.

Ellerimizde ve ayaklarımızda acı duygusu olmadığında bu parçalar sanki bedenimize ait değillermiş gibi gelmektedirler.
Fiziksel acının, bir bedene sahip olduğumuzu bize hatırlatarak bedenimizin tümünün farkına varmamızı sağlamak gibi, ıstırap çekme tecrübesini de BİZİ BİRBİRİMİZE BAĞLAYAN BİRLEŞTİRİCİ BİR GÜÇ OLARAK KABUL EDEBİLİRİZ.

Belki de ıstıraplarımızın ardında yatan nihai anlam da budur.

Hiç yorum yok: